«
  1. Anasayfa
  2. SAĞLIK REHBERİ
  3. Yaşlılık Nedir ? Nasıl Tanımlanır?

Yaşlılık Nedir ? Nasıl Tanımlanır?

yaşlılık nedir

Yaşlılık nedir? , canlı dokularda zamanla kendisini gösteren geriye dönüşü olmayan değişmelerdir. Yaşlanma ile vücut fonksiyonlarında görülen zayıflama ve azalma, doğal ve fizyolojik olarak kabul edilir.

Ancak bu azalmadaki hız bireyler arasında farklılıklar gösterebilmektedir. Yaşlanma doğumla başlamakla birlikte yaşlılık kriterleri genellikle 60 yaşlarında kendisini göstermekte ve 80 yaşlarına doğru bu kriterler yerleşmektedir.

Yaşlılık Nedir ? Nasıl Tanımlanır?

Yaşlılık Nedir:

Yaşlanma, Yaşlılık, canlı dokularda zamanla kendisini gösteren geriye dönüşü olmayan değişmelerdir. Yaşlanma ile vücut fonksiyonlarında görülen zayıflama ve azalma, doğal ve fizyolojik olarak kabul edilir. Ancak bu azalmadaki hız bireyler arasında farklılıklar gösterebilmektedir.

Yaşlanma doğumla başlamakla birlikte yaşlılık kriterleri genellikle 60 yaşlarında kendisini göstermekte ve 80 yaşlarına doğru bu kriterler yerleşmektedir.

Uzun bir yaşam, sağlık göstergesi olarak kabul edilmektedir. Nüfusun yaşlanması da sağlık alanında iyileşme olarak yorumlanabilir. Dünyada hemen bütün ülkelerde 60 yaş üzeri nüfusun oranı hızla artmaktadır.

Yaşam süresinin uzaması yanı sıra doğurganlıktaki azalma da bu artış oranından sorumludur. Dünya sağlık örgütü 60 yaş üzeri nüfusu 650 milyon olarak hesaplamakta ve bunun 2025 te 1.2 milyar 2050 de 2 milyar olacağını ön görmektedir.

Nüfus yaşlanırken sağlık politikaları da bu değişime paralel değişimler göstermekte, yaşlı nüfusun topluma sağlıklı ve güvenli katılımını sağlamak için yapılan çalışmalar artmaktadır.

Yaşa bağlı kronik hastalıkların görülme sıklığı artmakta, buna yönelik koruyucu ve tedavi edici çalışmaların da bu politikalarda ağırlığı artmaktadır..

Yaşlanma arkadaşlar, iş arkadaşları, aile üyeleri ile birlikte yaşanan süreçtir. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı fiziksel, mental ve sosyal iyilik hali olarak tanımlar. Yaşlılıkta bunun anahtar kelimeleri ise bağımsız ve kendi kendine yetebilmeyi amaçlayan aktif yaşlanma olmalıdır.

Yaşlanma canlı dokularda zamanla kendisini gösteren geriye dönüşü olmayan değişmelerdir. Yaşlanma ile vücut fonksiyonlarında görülen zayıflama ve azalma, doğal ve fizyolojik olarak kabul edilir. Ancak bu azalmadaki hız bireyler arasında farklılıklar gösterebilmektedir.

Yaşlanma doğumla başlamakla birlikte yaşlılık kriterleri genellikle 60 yaşlarında kendisini göstermekte ve 80 yaşlarına doğru bu kriterler yerleşmektedir.

Yaşlılığın sınıflandırılması

Orta Yaşlılık:

Bu bölüm kişinin çalışma yaşantısındaki 2. bölümü oluşturur ve 40 ile 65 yaş arasını kapsar. Bu dönemde fonksiyonel kayıplar sıklıkla genç erişkinlik dönemi ile karşılaştırılınca % 10 ile 30 arasındadır.

Yaşlılık:

65 ile 75 yaş arasını kapsayan bu dönem sıklıkla emekliliği takip eden bir dönemdir. Fonksiyonel olarak çok büyük kayıpların gözlenmediği ve beklenmediği bir dönemdir. Hatta bazen genç yaşlılık olarak da anılır.

İleri Yaşlılık: 

75 ile 85 yaş arasını içeren bu dönemde sıklıkla fonksiyonel kayıplar gözlenir ama kişi genellikle belli bir oranda başkalarına bağımlı olmadan yaşamını sürdürebilecek bir durumdadır.

Çok ileri Yaşlılık:

85 yaş ve üstünü içeren bu dönemdeki kişiler özel bakıma, özel evlere veya yardımcıya ihtiyaç duyarlar.

Aktif Yaşlanma

Aktif yaşlanma sağlıklı yaşam beklentisinin ve yaşam kalitesinin yaşlılıkta da devam etmesini amaçlar. Aktif anlam olarak sadece fiziksel olarak aktif olmayı ve çalışmaya devam edebilmeyi değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik, kültürel, ruhsal, ve toplumsal etkinliklere katılımın devam etmesi anlamına da gelmektedir.

Yaşlı bireylerin fiziksel, sosyal ve ruhsal iyilik halini, sosyal yaşama katılımlarının artırılabilmesi için sahip oldukları potansiyellerinin farkına varmalarının ve kullanabilmelerin yolunu açmak, yeterli korunma, güvenlik ve bakım desteğine ulaşabilmelerini amaçlar.

Yaşlılarda fiziksel inaktivite oranı yaklaşık %33’tür. İleri yaşlarda fizik kapasite eşik değere yakındır ve minimal azalmalar dahi sandalyeden kalkmak gibi günlük aktiviteleri olumsuz yönde etkilemektedir. Eklenen bir hastalık atağı daha önceden sağlıklı olan bir yaşlıyı tamamen bağımlı ve immobil yapabilir.

Fiziksel kapasite azalması yanı sıra, kronik hastalıklar ve uygun olmayan kullanımlar aktivitede kısıtlamalara neden olur. Uygun egzersiz programları ile fizik aktivite artışının sağlanması, hastalıkların tedavilerinin ve rehabilitasyonlarının vazgeçilmez bileşenleridir.

Düzenli egzersizler yaşlılığın tabii bir sonucu olarak görülen birçok problemi önlediği gibi yaşam kalitesini etkileyen fonksiyonel kayıpları azaltmada, fiziksel kapasiteyi arttırmakta ve yaşlıların kimseye muhtaç olmadan yaşamalarına ve yaşamlarından zevk almalarına yardımcı olmaktadır.

Etkileri açısından fiziksel aktivite gençlere oranla yaşlılarda çok daha önemlidir. Fiziksel aktivitenin insan yaşamını uzattığına dair kanıtlar yoktur, ancak çok önemli ve gerekli vücut fonksiyonlarını geliştirdiği açıktır. Fizyolojik fonksiyonlar aktif bireylerde aynı yaştaki inaktif birine göre % 25 daha yüksektir.

Ortalama Yaşam Uzunluğu

Romalılar zamanında 20-30 yaşları civarında olan ortalama yaşam uzunluğu 1910’lu yılların başında A.B.D.’ de erkekler için ortalama 46.3, bayanlarda 48.3’e ulaşmıştır.

Takip eden yıllar itibari ile A.B.D. ‘de ortalama yaşam uzunluğu sırasıyla 1930’da erkekler için 58.1, bayanlar için 61.6 ya, 1950 ‘ler de sırasıyla 65.6 ve 71.1’e, 1970 de ise 67.1 ve 74.6 ya kadar yükselmiştir.

Günümüzdeyse bu rakamlar aynı ülke için 70 yaşlarının üstüne çıkmıştır (Dünya Sağlık Teşkilatı -WHO- nın 1987 yılında verdiği istatiksel sonuçlara göre değişik ülkelerdeki yaşam uzunluğu değerleri Tablo I. de verilmiştir).

Bu konudaki gelişim Türkiye’nin il, ilçe, köy ve bölgeleri için farklılıklar göstermekle birlikte nüfusun büyük bir bölümünün yaşadığı üç büyük ilimizde 1967 yılı için ortalama olarak erkeklerde 56 yaşları, bayanlar için 60’lı yaşlar civarında seyrederken (Tablo II.)

1970 yılında Türkiye geneli için erkeklerde 61.59, bayanlarda 68.07’ e, 1985 yılında erkekler için 65.10, bayanlar için 71.45’e, 2000’li yıllar için erkeklerde 70’ler civarı bayanlar için 73’ler civarı bir değere ulaşmıştır.

Son yıllarda yaşam kalitesinde gözlenen gelişmelerin katkısından çok bebek ölümleri oranlarındaki düşüşlerin bu değerler üzerinde etkili olduğu da ifade edilmektedir (Dinçer 1989).

Elde edilen istatistiklerinde gösterdiği gibi yaşlı kişilerin sayı ve oranının arttığı ülkemizde yaşlıları ilgilendiren her türlü bilimsel ve sosyo-ekonomik çalışmaların ve de hizmetlerin artmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Ülke Yıl Erkek Yaş Ortalaması Kadın Yaş Ortalaması
A.B.D. 1984 72.1 79.0
AVUSTURYA 1986 71.00 77.80
BELÇİKA 1984 70.80 74.2
BULGARİSTAN 1985 68.30 74.2
DANİMARKA 1985 71.70 77.70
FRANSA 1985 71.80 80.10
ALMANYA 1985 69.50 75.45
YUNANİSTAN 1985 73.50 78.50
İSRAİL 1985 73.60 77.00
İTALYA 1985 71.30 77.90
ROMANYA 1984 67.10 72.70
İSVEÇ 1985 73.80 79.90
İSVİÇRE 1986 73.80 80.60
İNGİLTERE 1985 71.90 77.60
İSKOÇYA 1986 70.10 76.30
YUGOSLAVYA 1983 67.10 73.00
KUVEYT 1986 71.90 74.90
JAPONYA 1986 75.50 81.60
TÜRKİYE* 1985 65.10 71.50

Türkiye Geneli

İL                    ERKEK   BAYAN

ANKARA         55.60      61.73

İSTANBUL      55.70       59.23

İZMİR               58.34      62.08

Yaşlılıkta vücutta görülen değişiklikler

Kalp ve dolaşım fonksiyonlarında azalmalar görülmektedir. Maksimal kalp atım hızı yaşla birlikte azalır. (220-yaş). İstirahat kalp atım sayısında fazlaca değişiklik olmaz. Kalp kasının pompalama gücü zayıflar. Dakikada pompalanan kan miktarı ortalama her yıl % 1 azalır. Damar esnekliğinde azalmaya bağlı olarak kan basıncı da artma görülür.

Solunum kapasitesi ve dakika solunum sayısı azalır.

Kemiklerde mineral kayıpları görülmektedir (Osteoporoz) Bu bayanlarda daha fazladır. 70 yaşına kadar kadınlar kemik kitlelerinin % 30 unu erkekler ise % 25 ini kaybeder. Bu da kemik kırıkları oluşmasına zemin hazırlar. Eklemlerde kıkırdak yapısında bozulmalar görülür.

Hormon fonksiyonlarında (Cinsiyet, büyüme, tiroid, insulin vb. ) bozulmalar görülür. Cinsel aktivite gençlik dönemine göre azalma göstermekle birlikte hem erkek hem kadında çok ileri yaşlarda bile sürdürülebilmektedir. Fiziksel kapasitedeki azalmalar ve psikolojik faktörlerin bu azalmada etkili olduğu düşünülmektedir..

Beyin ve sinir sisteminde İlerleyen yaşla birlikte kayıplar görülür. Duysal algılamada azalma, sinir-kas sistemindeki değişimler; hareket yeteneğinde, uyumda, koordinasyonda, reaksiyon zamanında azalmalara yol açar.

Eşilik eden damar hastalıkları gibi çeşitli hastalıklar da bu azalmaya katkıda bulunur.  Bu fonksiyonel bozulmalar günlük yaşamda birtakım riskleri de beraberinde getirmektedir. Duysal fonksiyonlarda da kayıplar söz konusudur.

Yaşlanma ile fiziksel kapasite azalır. Kas kuvveti, dayanıklılık, eklem hareket açıklığı, denge, beceri, koordinasyon gibi fonksiyonlarda azalmalar, vücut postüründe bozulma, reflekslerde azalmalar, hareketlerde ağırlaşma, söz konusudur.

20-30 yaşlarda en üst düzeyde olan kas kuvvetinde 60 yaşlarında % 30 azalma görülür, ilerleyen yaşlarda bu azalma daha fazla olacaktır. Özellikle gövde ve bacak kaslarında bu azalma daha belirgindir.

Bayanlarda benzer yaştaki erkeklere göre kas kuvveti daha azdır. Kas kuvvetindeki kayıplar fonksiyonları olumsuz etkiler. Buna beslenme bozuklukları ve eşlik eden hastalıklar katkıda bulunabilir. Bütün bu değişimler fizik aktiviteye katılımı azaltır.

Bu da kısır döngü şeklinde tüm bu fonksiyonlardaki olumsuz gidişi artırır. Eşlik eden hareket sistemini etkileyen hastalıklar bu gidişi daha da hızlandırır.. Sonuçta yatağa ve koltuğa bağımlı hale getirir.

Genellikle fizik aktivite azalmasına bağlı olarak kas kitlesindeki azalmaya rağmen, yağ dokusundaki artma nedeniyle vücut ağırlığında azalma olmaz, hatta artma olur.

Yaşlılarda çeşitli hastalıkların görülme sıklığı artar, bunların yanı sıra nefes darlığı, yorgunluk, kuvvetsizlik, kas-eklem ağrıları, bel ağrısı, gerginlik, iştahsızlık, üzgün ve depresif bir ruhsal durum çoğu kez fiziksel kapasitenin azalmasının sonucu olan şikâyetlerdir.

İleri yaşlarda tüm bu ve benzeri fizik kapasite azalmasına bağlı olarak oluşan şikâyetlerde düzenli egzersiz ve fizik aktiviteye katılımın sağlanması, varsa mevcut hastalıkların tedavisine ek olarak yaşlılarda hem tedavi, hem rehabilitasyon hem de koruyucu hekimlik amacı ile başvurulacak tek seçenektir.

Bu aktivite programlarının gençlik ve orta yaş dönemlerinde başlanarak yaşam tarzı haline gelmesi ve yaşlılık dönemine hazırlık olarak tüm dokuların ve vücudun yaşlılık dönemine daha yüksek fizik kapasite ile girmesi açısından çok önemli olacaktır.

Tüm fonksiyonlarda azalmanın kaçınılmaz olduğu bu döneme ne kadar yüksek düzeyde girilirse yaşam kalitesi o denli yüksek olarak devam edecektir.

Fizik aktivite yanı sıra uygun ve sağlıklı bir beslenme ve ruhsal durumun desteklenmesi doğal ve fizyolojik yaklaşımlar olarak yaşlılık döneminde diğer yaşlardan daha çok yararlı olacaktır.

Yaşlılık Nedir – Yaşlılıkta Oluşan Değişimler

Yaşlılıkta oluşan değişiklikler öncelikle beyin, merkezi sinir sistemi, çevre sinirler ve sonuçta kas sistemi üzerinde etkili olur. Sinir hücrelerindeki kayıplar yanında bir kısım hücresel elementlerdeyse artış gözlenir. 20-96 yaşları arasında beyinin ağırlığı % 7-11 azalır.

Beyin zarındaysa 10-12 milyar olarak varsayılan sinir hücre sayısındaysa her gün yaklaşık 100 000 ‘lik bir kayıp söz konusudur ki bu kaybın beynin belli bölgelerinde çok daha yoğun olduğu da ifade edilir.

Sinir-Kas Sistemindeki Zayıflama

Yaşlılıkta sıklıkla gözlemlenen değişiklik hareket azlığıdır. Bu; kasların az kullanılmasına ve kas hücre kayıplarına yol açar. Bu da kuvvet kaybı olarak fonksiyonlarımıza yansır.

Kas sisteminde meydana gelen hücresel ve fonksiyonel kayıpların diğer nedenleri arasında beslenme bozukluğu ve hormonal değişiklikleri de sayabiliriz. Fakat en etkili olan az kullanım yani haraketsizlik dir.

Hipokinetik Hastalıklar

Yaşlılarda meydana gelen fiziksel değişiklikler eğer hipokinetik bir hastalık, zayıf bir fizik kapasite ve kondisyonla sonuçlandıysa sıklıkla bu değişiklikler yaşın ilerlemesine bağlanır. Yani neden olarak yaşın ilerlemesi gösterilir.

Kişi yaşlandığı, fiziksel olarak inaktif olduğu zaman eklemleri vücuda doğru hareket ettiren kaslar (fleksör) kısalır, yerçekimine karşı başın, vucudun ve eklemlerin duruşunu sağlayan kaslarsa güçsüzleşir.

Bel ve omuz kaslarındaki zayıflamalar vucudun duruş pozisyonunu da etkiler ve kamburluk gibi şekil bozuklukları oluşur. Bu şekil bozukluğu da ileri dönemlerde göğüsün fiziksel yapısını etkiliyerek solunum fonksiyonunda bozukluklara ve yetersizliklere yol açar.

Tabi ki kişinin solunum kapasitesindeki bu değişiklik onun fiziksel kapasitesinde de belirgin bir azalmaya neden olur.

Yaşlılık ve az kullanım sonucu kaslarda meydana gelen kısalmalar, uyumsuzluklar, eklem hareket yeteneğinin azalmasına neden olur. Bundan dolayı birçok yaşlı kişi uzun süre oturduktan sonra ayakta durmakta ve oturup kalkmakta zorlanır. Zayıflamış bel ve kalça kasları da bu olumsuz değişikliklerden sorumlu diğer nedenlerdir.

Bütün bunların en önemli nedeni de kasların az kullanılması ve uygun egzersizler yapılmaması sonucunda kasların gerginliklerini kaybetmesidir. Eğer iskelet-kas, damar ve sinir sistemi hastalıkları da bu olumsuzlukları eklenirse kişinin hareket yeteneğindeki kısıtlamalar çok daha belirgin olarak ortaya çıkar.

Özellikle boyun bölgesinde meydana gelen kireçlenmeler, şekil bozuklukları beyine giden damarlara yaptığı bası nedeniyle beyin kan akımında bir azalmaya yol açar.

Buna kalbin pompalama gücündeki azalmada eklendiğinde beynin kanlanmasında dolayısı ile oksijenlenmesinde belirgin bir yetersizlik ortaya çıkar.

Bütün bu değişiklikler baş dönmesiyle (özellikle pozisyon değiştirirken) kendini gösterir. Bu da kişinin hareket yeteneğini kısıtlayan diğer bir faktördür.

Kalp-Dolaşım Sistemi Değişiklikleri

Kalp-dolaşım sistemindeki değişikliklerden en belirgin olanı tahmini maksimal kalp atım sayısının (= 220-yaş) yaş artışına paralel düşmesidir. Gençlerde dakikada 200 civarı olan bu değer 65 yaşlarında dakika da 155-160’lara kadar düşer.

İstirahat kalp atım sayısındaysa çok az bir değişiklik görülür. Bu görüntüye eşlik eden diğer önemli bir fonksiyonel değişiklikse kalbin dakikada pompaladağı kan miktarında gözlenen azalmadır.

Solunum Sistemi Değişiklikleri

Solunum fonksiyonlarındaki gözle görülür bir değişiklik dakikadaki soluk alıp verme sayısının azalmasıdır. Bunun altında yatan en önemli nedenlerden biri solunum kaslarındaki zayıflamadır. Ayrıca oluşan kamburluk gibi göğüs kafesinin yapısını bozan iskelet yapı değişiklikleri de etkendir.

Hormonal Değişiklikler

Yaşlılıkta sadece organların fonksiyonlarında değil bu organların fonksiyonları arasındaki uyumda da zayıflamalar görülür. Sinir ve hormonal sistem arasındaki kontrolün uyumunda gözlenen zayıflama vucudun karşılaştığı iç ve dış kaynaklı streslere uyum sağlama yeteneğini de zayıflatır.

Çünkü enerji sağlama, vucut ısısını ve kan şekerini düzenleme, kaslar için gerekli proteinin yapımı, cinsiyet özelliklerinin korunması ve gelişimi, kalp atım hızı, tansiyon, barsak haraketlerinin düzenlenmesi gibi birçok vucut fonksiyonunun düzenlenmesinde vücuttan salgılanan hormonlar sorumlu ve etkendir.

Kemik Kayıpları

Yaşlılıkla vücutta gözlemlenen diğer önemli bir değişiklik de kemiklerdeki mineral kayıplarıdır. Osteoporos olarak da isimlendirilen kemik dokusundaki bu kayıplar bayanlarda erkeklerden çok daha fazla görülür ve kişiyi kemik kırıklarına kadar götüren önemli bir değişikliktir.

Yaklaşık 35 yaşından itibaren başlayan bu kayıp 90 yaşlarına kadar erkeklerde % 20, bayanlarda ise % 30’lara varan bir düzeydedir. Kemik dokusundaki kalsiyum kaybı 65 yaşlarında erkeklerde yaklaşık % 8.8, bayanlarda 13.8 dir. Erkeklerle bayanlar arasındaki bu farklılıklar hormonal nedenlerin bir sonucudur.

Cinsel Aktivite Kayıpları (Yaşlılık Nedir)

Erkeklerde cinsel istek ve gücün normal olarak erişkinliği takiben aşamalı olarak azaldığı düşünülür. Fakat bununla ilgili kesin bir şeyler söyleyebilmek için yeterli delil yoktur. Yapılan bir çalışmada 60 ile 90 yaş arasında ve 149’u halen evli olan 250 kişilik gurubta, 75 yaşının altında olanların % 60 ‘nın , 75 yaşının üstündekilerin % 25’inin cinsel bir sorununun olmadığı tespit edilmiştir.

149 kişilik evli gurubunsa % 54’ünün düzenli cinsel aktivite içerisinde olduğu gözlemlenmiştir. Bu grubun içindeki cinsel aktivitesine devam eden en yaşlı çiftin erkeğinin 88, bayanınsa 90 yaşında olduğu da vurgulanmıştır. Ayrıca bu grup içinde yer alan 101 kişinin bekar veya dul olduğu düşünüldüğünde sonuçlar çok daha anlamlı hale gelmektedir.

Sonuç olarak çalışmalar cinsel aktivitede yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkan değişikliklerin kişisel kaynaklı olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Cinsel aktivite düzeyinin kişinin erken yaşlardaki seks alışkanlıklarıyla bağlantılı olduğunu ve çok ileri yaşlarda bile cinsel aktivitenin sürdürülebileceği otoritelerce ifade edilmektedir.

Yaşlılık nedir? yaşlılık nasıl tanımlanır ? isimli makalemizi okudunuz, Makalemizi Beğenmeyi ve paylaşmayı unutmayın.


İlgili Sağlık Makaleleri

İlgili Sağlık Makaleleri

Bir Cevap Yaz

Bir Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *